Ruhsal Hukuk — Adalet Üzerine #1

Ömer Melih Aksoy
2 min readFeb 7, 2018

--

Adalet sevginin bulunduğu bütün yaratımlarda mevcut bulunması gereken bir durumdur. Sevginin gerçekleştiği birlikteliklerde yükler, güçler, kazanımlar da adil ve bereketli olur.

Toplumda da sevgi var edilmelidir aksi halde herkesin hayatı Dünyada cehennem olabilir. Toplumlara önemli bir sevgi sınavı adalet konusunda sorulur.

İlişkilerin içinde de adalet olması sevginin var olduğunun önemli bir göstergesidir. Adaletin olduğu yerde hakikat ve dürüstlük de vardır. Hakikat herkesin hakkıdır ve yalan söylenilen durumlarda adaletsizlik oluşur.

Hepimiz ilişkilerimizde bir takım anlaşmalar yaparız. Gerek bireyler ile gerek toplumlarla anlaşmalarımız vardır ve ilişkilerimizi nasıl yaşadığımız bu anlaşmalar ile belirlenir. Bu anlaşmalarda cevaplamamız gereken önemli sorulardan biri “Sevginin koşullarını nasıl sağlayabiliriz?” sorusudur.

Adalet güzelliklerin takdir edildiği ve çirkinliklerin doğrulandığı gerektiği kadar da cezalandırıldığı yerde mümkün olur. Cennette adalet vardır ve adaleti sağladığımız yerde Dünyada cenneti gerçekleştirebiliriz.

Adalet sadece bireysel bazda düşünülmemelidir, sevginin bütünleyici ve kapsayıcılığı adaleti de kapsamlı hale getirmelidir. Bunun için gönülden denetim yapılır. Sevginin olduğu birlikteliklerde gönüllerden bir birleşim söz konusudur. Kollektif vicdan kapsayıcıdır ve her birey vicdanı üzerinden kollektif vicdana bağlıdır.

İnsanlara karşı ne kadar adiliz bunun hesaplaşmasını vicdanımızda yaparız. Yaptığımız haksızlıklar vicdanımızın bizi cezalandırmasının önünü açar. Allah insanı vicdanı ve aklı üzerinden terbiye eder. Vicdanımızın bir doğası vardır ve toplumsal etkiyi de gözetir. Fiziksel veya zihinsel olarak tembelliğe kapılmak da şerrin doğmasını engellemediği için vicdan kendini sorumlu hisseder.

Toplumlar arasında gerçekleşen zulüm, sömürü ve istila da toplumların vicdanlarında yüklerin oluşmasına sebebiyet verir. Osmanlı Devleti yaptığı fetih ve savaşlardan dolayı uluslar tarafından lanetlendiği için fetihlerle kazandığını masalarda yapılan anlaşmalarda kaybetmiştir. Kimse ticaret yapmadığı için kapitülasyonlara tabi olmuştur ve ekonomik olarak çöküş yaşamış ve belini doğrultamaz hale gelmiştir. Bu noktada Osmanlı Devleti de vatandaşlarıyla birlikte kendi kendini cezalandırmıştır. Adalet konusunda ulusların da kaderi gözetilmelidir. Osmanlı halkına fetih olarak gözüken şey başkaları için işgal ve zulüm anlamına gelebiliyordu. Bu da uluslararası bedduaları üzerine toplamak ve düşman kazanmak için yeterli sebeptir.

Adaletin sağlanması için yapılan zulüm ve haksızlıkların telafi edilmesi ve bir daha doğmayacak şekilde önlenmesi için cezalandırmaya tabi tutulması gerekir.

Herkes geçmiş yaşamlarından bir takım kadersel sorumluluklar taşır. Kadersel sorumluluklar kişinin muradını engellemese bile daha önce kişinin yapmış olduğu haksızlıklar ve işlemiş olduğu günahlar kendisinde azap oluşmasına sebep olabilir. Adalet gözeterek geçmiş yaşamların hesaplaşmasının yapılması durumunda illüzyonlar ortadan kalkar ve kişi basiret ile yoluna devam edebilir. Burada Allah’ın merhameti de vardır ve Allah kişiye daha basiretli ve adil olması yönünde teşvik eder.

Adalet güç ve kazancın bütüne parçaları üzerinden dengeli bir şekilde dağılması ve ilişkilendirilmesi ile mümkün olur. Elinde fazla barındırmak yerine paylaşmak gereklidir. Böylelikle toplumda zulüm yerine sevgi olur. Yardımlaşma bir toplumun dokusuna sevginin işlenebilmesi için çok gereklidir.

--

--

Ömer Melih Aksoy
Ömer Melih Aksoy

No responses yet