Gölge Oyunları #4 — Şeytanı Tanıyalım
Dinlerin içeriğindeki en büyük sorunsallardan bir tanesi şeytandır. Şeytanı çok iyi anladığımız zaman din ve ötesindeki sınavların üstesinden gelebiliriz.
Şeytanı bir çok tanım ve bağlam içinde görebiliriz;
- 4. varoluş seviyesinde yaşayan art niyetli bilinçli ruhsal varlıklar
- Meleklerin Hocası
- Bütün kötülüklerin kaynağı — Kötülüğü temsil eden varlık
- Tanrı’nın düşmanı
- Ayartıcı
- Bir varlığın tamamlanmamış, eksik, kusurlu, terbiye edilmemiş yönleri
- Bir varlığın benlik sanrıları — Negatif Ego
4. varoluş seviyesinde yaşayan Şeytanlar tek kişiye yapışmazlar daha ziyade dolaşırlar ve toplumsal etki yaparlar. Şeytanlaşan düşmüş meleklerin düşmeden önce 5., 6. ve 7. varoluş seviyelerine dair bilgi, deneyim ve farkındalıkları olabilir, ancak düşüşle birlikte 4. varoluş seviyesine yoğunlaşırlar. Şeytanlar Dünyalı da olabilirler Dünya dışından da gelebilirler. Şeytanların hem bilinçleri hem de ruhları vardır ve bütün olumsuz varlıklara göre daha serbest dolaşırlar. Bir şeytanın uzaya yaygın bir halde birden çok manevi bedeni olabilir, bu yönüyle aynı anda bir çok mekanda bulunabilirler. Şeytanlar genellikle geçmişte putlara tapınma sonucunda insanların yaydığı enerji birikintilerini bedenlenmek için kullanırlar. Ancak olumsuz cinsel maji çalışmaları, kargaşa, depresyon, tecavüz, travma, katliam ve hayvan kurban etme gibi durumlarda ortaya çıkan ektoplazmayı ve enerjileri de bedenlenmek için kullanabilirler. Karanlık kültler şeytanların bedenlenmesi veya beslenmeleri için cinsel orjiler yaparlar.
Şeytanların yanı sıra sayabileceğimiz olumsuz varlık çeşitleri parazitler, iblisler ve ifritlerdir. Parazitlerin bilinci yoktur sadece beslenmeye odaklıdırlar ancak bazıları duygu ve düşünceler taşıyabilir. İblisler kompleks enerji, duygu ve düşüncelerden oluşur algıları vardır ancak bilinçleri ve ruhları yoktur bu yüzden düşünmezler, kendilerine tayin edilen görevleri yaparlar, ancak serbest de dolaşabilirler. İfritler de iblisler gibidir ancak bilinçleri vardır bu yüzden algılayıp düşünebilirler ama ruhları yoktur. Ancak bu varlıkların hepsi ölümlüdür ve zarar görebilirler.
Bu yönüyle bakıldığı zaman tek bir şeytan yoktur iblisler, ifritler, düşmüş melekler ve şeytanlardan oluşan bir çok bağımsız hiyerarşi vardır, bu hiyerarşilerin hepsi evrende kısıtlı bir yayılıma ve alana sahiplerdir. Düşmüş melekler cin taifesine mensup varlıklardır. Düşmüş melekler de şeytan statüsünde görülürler, daha önceden İlahi Hiyerarşilerde hizmet etmişlerdir ancak bu hizmetlerini bırakmışlardır.
Dünya’daki her günahın ve kötü durumun sorumlusu insan değildir. Şu an teraziye baktığımda şeytanların yıldızlararası sömürü ve kölelik gibi konulardan dolayı daha ağır basmaktadır, Dünya’daki günahlar söz konusu olunca insanlardan daha sorumludurlar. Sömürü yapmak için bebeklikten manevi bedeninize implant/eklenti yerleştirip manevi ve ruhsal gelişiminizi ve farkındalığınızı baltalarlar, hayvanlarda bile böyle eklentiler var. Ayrıca bulundukları boyuttan insanların hayatlarını etkileyebilecek büyüler yapabilme becerileri vardır.
Şeytanların da önemli bir kısmının (özellikle elebaşlarının) eskiden İlahi Nizamda yüksek inisiye cinler olduğunu unutmamak gerekir. Onların üzerlerinde olumsuz örgüte katılmalarını sağlamak, İlahi yoldan düşmeleri ve bir daha dönmemeleri, Tanrı’dan İlahi ve hayırlı olan her şeyden nefret etmeleri, kötülükle özdeşleşmeleri, ebedi ve İlahi aşk ilişkilerinin bozulması, duygulardan yoksun bırakılmaları, İlahi erdemlerin günahlara dönüştürülmesi, Tanrı’ya itaatsizlik etmeleri, zevk ve sefaya düşmeleri, kusurlarını meziyet saymaları, kendince bir içinde daha büyük mantıksızlıklar yapmaları, gönül ve vicdanı kaybetmeleri, insanları ve yaşayan varlıkları hor görmeleri ve nefret etmeleri, kendine yapılan büyüleri görmemeleri niyetiyle de çokça büyü bulunabilir. Bu büyüler bir baş-şeytanın üzerinde binlerce yıldan çok çok daha uzun süre kalabilir. Bu büyülerin içinde ve üzerinde daha fazla büyüler vardır. Bir büyüyü gizlemek, korumak ve güçlendirmek için bazen 100'den fazla büyü yapılır. Birbirlerine yaptıkları büyüler farkedilmemesi için genellikle seneler sonra etki edecek şekilde yaparlar. Uzun vadeli düşünülerek dolaylı yöntemlerin uygulanması oldukça sık rastlanır.
Bu varlıklarla ilgili olarak enerji ve manevi bedenlerimizde eklentiler (implant) olabilir. Bu eklentiler bahsi geçen varlıklara ve art niyetli kişi ve grupların menfaatlerine hizmet edecek şekilde çok çeşitli işlevlere sahip olabilir. Bu eklentiler büyülerden daha farklıdır ve eterik-psişik teknoloji konusuna girer. Olumsuz eklentiler kişileri takip etme, düşünce okuma, algıları ve yetenekleri kapatma, enerji/güç çalma, enerji bozma, otokontrol kaybı, odaklanma yeteneğini bozma, düşünce alanını kirletme, manevi karışıklık yaratma gibi işlevlere sahip olabilir. Ayrıca bu eklentiler sabit veya hareketli olabilir. Art niyetli varlıklar bu eklentilerin varlığında daha etkili ve şiddetli çalışabilirler. Bu eklentiler farkedilip ne olduklarının anlaşılmasıyla birlikte yüksek enerji, ses ve dua ile şifa üzerinden etkisiz hale getirilebilir ve yokedilebilir.
Defetmeler genellikle bu varlıkların sizden uzaklaşarak başkalarına saldırmasına veya size geri dönmesine sebep olduğu için İlahi Nur ile çözündürmek ardından enerjilerini nötrlemek-dönüştürmek veya varlığına göre yok etmek daha uygundur. Defetmeler yapılırken ihtiyat gözetilmezse, varlığın nasıl ve ne niyetle hareket ettiğine bakılmazsa taktik bile değiştirmedikleri görülebilir.
Dini çevreler içinde anlatılana göre Şeytan cinlere mensup olup, Meleklere hocalık yapmaktadır ve Adem ile Havva yaratıldığı zaman Tanrı’nın emrine karşı gelip İnsan’a secde etmemiştir. İnsanlığı saptıracağını söylemiş ve hem Tanrı’ya hem de İnsan’a düşman olmuştur, bu noktada cinni Meleklerin bir kısmı da Şeytana arka çıkmıştır. Tanrı da İnsanlara ve Şeytanlara mühlet vermiştir. Adem ve Havva Dünya üzerine gelen İlahi terbiyeden geçmiş ilk görevlilerdir, ortada tekamül etmesi gereken bir gezegen ve insanlık vardır. Dünya’da insanların toplumlar kurması ve kültür oluşturması Adem ve Havva çiftinin birlikte kemaliyete erme yolculuğu ile başlıyor. Bu noktada İlahi Hiyerarşilerden aynı özden çıkan iki görevli varlık Dünya’da İlahi Düzeni kurmakla görevlendiriliyor.
Adem-Havva ve bütün insanoğlunun kemaliyete erebilmesi için önemli şartlardan biri genellikle şeytan ile karıştırılan kişisel/nefsani/ruhsal karanlık, kusur, günah, eksiklik ve zaaflarını temsil eden Gölgesiyle hem de liderleri Meleklerin hocası gibi bir ünvana sahip olan Tanrı’ya başkaldıran varlıklarla sınavını başarıyla tamamlaması gerekir. Bu manada İnsandan Cinni Meleklere hocalık yapmış bir varlığa üstün gelecek kadar irfan sahibi olması beklenmektedir.
Şeytan kötülük yaptıkça İnsanlar ve Melekler iyilik yapmayı mı öğreniyor, yoksa Şeytan’ın İnsanlar ve Meleklere öğretebileceği bir şeyler mi vardır? Cinlere mensup bir birey olarak isyankarların lideri olan Şeytanın bugüne kadar yaptığı icraatleri de göz önünde bulundurursak ustalığa ve ilimlere sahip olduğunu görürüz, ancak bu ustalığın doğası tartışılır. Şeytanın ustalığı hayra doğru değildir, durumu kötülükten iyiliğe İnsanın sevgisi, hakimiyeti, erdemleri, aklı ve çabası çıkarır.
İlahi Hiyerarşileri göz önünde bulundurursak Hizmetliler iki gruba ayrılır. 1) Tanrı’dan uzanan varlıklar ve 2) Tanrı’ya uzanan varlıklar. Maddi veya Manevi bedenlere sahip Cinler, Uzaylılar ve İnsanlar hizmetleri ile Tanrı’ya uzanan varlıklardır. Tanrı’dan uzanan varlıklar da ikiye ayrılır 1) Doğrudan Tanrı’dan uzanan varlıklar (İlahi boyutlarda meydana gelen ve yetişen varlıklar, Kanunlar, Tanrı İsimlerinin hizmetlileri ve diğer varlıklar) 2) Tanrı’ya uzanıp ulaştıktan sonra Tanrı’dan uzanan varlıklar. İkinci grup da kendi içinde ikiye ayrılır ve bunlar arasında 1) El Morya, Sanat Kumara, Adem ve Havva gibi enkarne olan yükselmişler, 2) Hz. Hızır gibi enkarne olmayan yükselmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak Kehf suresinde Musa peygamberin Hz. Hızır’ın ilmine ve hikmetine talip olması durumunda “Sen buna sabredemezsin.” cevabının içindeki sır anlaşılmalıdır, bu konuyla ilgili olarak aldığım tebliğe göre Musa peygamberin Hz. Hızır’a yetişebilmesi için 17000 sene olgunlaşması gerekmektedir. Bu sürecin içinde Adem’in bir enkarnasyonu olan Musa peygamberin ikiz alevi olan Havva ile tam olarak birleşerek tek varlık olmasının yanı sıra görevlendirildiği gezegeni bütünüyle kutsal hale getirmek ve gezegen genelinde 7. varoluş seviyesine yükseliş sağlamak gibi tamamlamanması gereken bir takım ödev ve görevlerin olduğunu düşünmekteyim. Bu yönüyle bakıldığı zaman Kemaliyet ve Yükselişin binlerce ömürleri kapsayan dereceleri vardır.
Bu durumda Şeytanı iyi konumlandırmamız gerekir. Şeytan düşüşten önce Tanrı’ya uzanan ancak kibir ve itaatsizlik gibi kusurlara sahip olduğu için Tanrı’ya ulaşamamış/yükselmemiş/kemaliyete ermemiş bir varlıktır ve Tanrı’ya ulaşma yolundaki Cinni Meleklere kendi ulaştığı yer kadar hocalık edebilmektedir. Tanrı’dan uzanan varlıklara hocalık edemez çünkü onlar bilgilerini doğrudan Tanrı’dan alır.
İnsanlar çoğunlukla kıyaslayarak değerlendirme yapar ve bir çok insan karanlık olmasa aydınlığın, kötülük olmasa iyiliğin değersiz olacağının veya değerinin anlaşılmayacağını düşünür. Ancak bu tam anlamıyla bir değer ölçütü değildir. 1) Kıyaslamanın ötesinde de değerlendirme yöntemleri vardır. Bunlar Ahlak Felsefesi ve Eleştiri Kuramları içinde işlenmiştir. 2) İyilik kötülük olmadan da değerlidir. 3) İyiliğin varlığı kötülüğe bağlı değildir, kötülüğün varlığı da iyiliğe bağlı değildir. 4) Aynı şey karanlık ve aydınlık arasındaki ilişki için de geçerlidir. Karanlık ışığın ulaşmadığı yerde vardır, ışık ulaştığı zaman karanlık olmaz ve içerik belirir. Ayrıca bazı kişiler insanların ancak hata yaptıkça doğruyu öğrendiklerini veya günahları cezalandırılmadan iyiliğe yönelmeyeceklerini düşünürler ancak bu da tamamen doğru değildir, insan doğru yaparak da doğruyu öğrenebilir ve cezalandırılmadan da iyiliği tercih edebilir.
İrfan insanlara sevgiyi tercih etmelerini söyler. Bu yüzden bazı kişiler kimi zaman İnsanın Şeytan ve diğer isyankarlar ile olan sınavının bir sevgi ve barışma sınavı olduğunu düşünenler olabilir, bu yönelimle Şeytanı kardeşi veya kendi parçası olarak görenler de vardır. Bu türden bir görüşe sahip olanların çoğu Şeytanın sadece psikolojik bir kavram olduğunu ve bizim kendi bütüncül Varlığımızın karanlıkta kalan içeriğini kapsayan Gölge yönünü veya çok farklı yorumlara sahip Nefs/Nefsaniyeti veya Egoyu temsil ettiğini düşünür, bu yönüyle elbette kendimizle ve doğamızla bütünüyle barışık olmamız gerekir. Ancak Şeytanlar Gölge gibi bir kavram veya Nefs gibi İnsan ve Hayvanların genelde bedensel/maddesel doğasına atfedilen veya Ego olarak tanımlanan bir varlık parçası değildir. Şeytanlar bir varlık sınıfıdır; İlahi esastan kopmuş ruh ve bilince sahip art niyetli varlıkların tümüne şeytan denilebilir. Şeytanların da kendi nefsaniyeti vardır. Şeytanlar kişiyi nefs/nefsaniyet üzerindeki kusurlar ve zaafiyetler ayartır (ancak ayartma stratejileri sadece nefs üzerinden değildir sezgisel, akılsal ve ruhsal zaafları da kullanır) ve bilinçdışında çok bastırdığımız-inkar ettiğimiz günahkar parçalarımızı gösterirken gölgemiz bize zaman zaman şeytan formunda görünür. Bu yönlerimizle özellikle yüzleşmemiz, barışmamız ve kendimizi olduğu gibi kabul ettikten sonra olmak istediğimiz gibi dönüştürmemiz yerindedir. Düşmanlıkların bitmesi haliyle sevginin daha da gerçekleşmesi ve artması demektir. Şeytana kardeş demek onun hayatınıza tesir etmesi için önemli ölçüde izin vermenizdir. Ayrıca şeytanlara sezgisel yetilerimizle okuma-tarama yapabiliriz. Genellikle şeytanlar kendilerini göstermezler, gösterseler bile şeytani biçimlerde göstermezler, biz onlara dikkatli baktığımız zaman fark ederiz. Şeytanlar kendilerine doğru bilinçli olarak gitmediğimiz ve kendilerinin bize geldikleri durumda çok ender olarak şeytani bir formda gözükürler, bu da genellikle korkutma taktikleri uyguluyorsa geçerli olan bir durumdur. Kendi niyetlerini gerçekleştirmeleri için korkutmanın yanı sıra sanrılar üretme, manipülasyon ve kandırma yöntemlerini kullanırlar, çoğu durumda yüzeysel enerjilerine bakıldığı zaman ışık ve olumlu hissiyatlar görülebilir.
Bu yüzden şeytanlara kardeş demeden önce onların niyetlerini ve düşüncelerini kapsamlı bir şekilde okumak ve anlamak gerekir, keza böyle bir inanç-düşünce şeytanların sinsilikle girebileceği ve kişiyi kolaylıkla ayartıp esas konulardan uzaklaştırabileceği ve günahların-kusurların üstünü kapatabileceği bir açıklık oluşturur. Şu anki durumlara dikkatli bakıldığı zaman Şeytan ve yandaşlarının sadece bir ayartıcıdan ötede tam olarak da sevgiyi suistimal ettikleri, kendilerine helal olan besinlerin ötesinde insanların enerjilerini vampirledikleri ve sömürdükleri, İkiz Alev çiftlerinin birleşmelerini aktif bir şekilde engelledikleri, İnsanlar Melek çağırdıkları zaman Meleklere saldırdıkları ve tezahürlerini engelledikleri, her Varlığın en doğal hakkı olan Tanrı ile iletişimlerinde araya girdikleri, insanlar arasında fitne ve fesat oluşturdukları, kara büyüler yaptıkları, sadece kendi menfaatlerini düşünerek insanların manevi bedenlerine zararlı eklentiler/implantlar yerleştirdikleri (böylelikle insanlığın enerjetik, manevi ve ruhsal gelişimlerini bebeklik çağından itibaren engelliyorlar), bir açıklık bulduklarında özgür iradeyi saf dışı bırakarak insanları obsede ettikleri ve böylece aktif bir şekilde günah işlemelerine sebep oldukları ve bütün bunları kendi hiyerarşilerini kurarak örgütlü bir şekilde yaptıkları göz önünde bulundurulmalıdır.
Başkaldıranların lideri olan Satan ve diğer şeytanların (Moloch, Lucifer, Azazel, Beelzebub, Astaroth, Belphegor, Adramalek, Goetia ve diğerleri) düşüşten önceki hizmetleri ve eylemleri ancak Levh-i Mahfuza/Akaşik Kayıtlara eriştiğimiz zaman açıklığa kavuşabilir. Ancak isyankarların şu anda İlahi Sistem veya İlahi Hiyerarşiler dahilinde insanlığa ders veren eğitmenler olduğunu düşünmek abestir. Keza Şeytansı varlıklara tarama yapıldığı zaman İlahi Esas parçaların olmadığı ve bu yüzden yaşamlarını devam ettirmek için insanlardan ve diğer yaşayan varlıklardan vampirizm ve sömürü yoluyla beslenmeleri gerektikleri görülür. Şeytanlar İnsanın ders çıkarabileceği bir çok durumda aktör oluyorlar. Ancak insanlığın her zaman özgür irade yasasından kaynaklı iyilik/kötülük, hakikat yasası ile ilgili olarak doğru/yanlış, aydınlık/karanlık ve gerçek/sanrı gibi karşıtlıklarda dersleri ve sınavları olacaktır, çünkü her zaman daha iyisi ve ilerisinin yanı sıra evrende bilinmeyen gerçekler vardır.
Şeytanın Tanrı’ya karşı gelirken öne sürdüğü argüman İnsan’ın üstün olmadığıdır buna iki gerekçe gösterilebilir. 1) Kendisinin dumansız ateşten (yıldızlar duman çıkarmaz), insanın ise topraktan (Dünya) meydana gelmesi. Bu ruhsal fıtrattan ziyade bedenlerin doğası ile ilgili bir durumdur, ayrıca İnsan’ın kalıcı ve ebedi olan Işık Bedeni yine yıldızların yaşamsal yapıtaşının özelliklerini gösterir, bu yönüyle İnsan’ın yüksek bedenleri yine dumansız ateşten meydana gelir ve buna ek olarak Dünya gibi madde ortamlarında da doğum-yaşam-ölüm döngüsünde unutuş pahasına bedenlenebilirler, yeterli tekamüle eriştikten sonra fiziksel enkarnasyon döngüsünden çıkarlar ancak özel hizmet-görev gibi durumlarda yine girebilirler. Cinler ise fizikötesi enkarnasyona tabiidirler, bedenleri yaşlandıkça bozulmaz ancak ölümlüdürler, evrende yaşayan varlıklardan (tapınma, ölüm veya cinsellik gibi olaylar sayesinde) serbest kalan ektoplazmayı ve sübtil enerjileri daha alt seviyelere tesir edebilmek için beden olarak kullanabilirler. Her yıldızda meydana gelen ruhsal varlıklar vardır ancak maddi bedenleri yoktur. 2) İnsanın eksiklerinin olması. Bütün zaaflarımız, eksiklerimiz, kusurlarımız, eğilimlerimiz, alışkanlıklarımız, kaçtıklarımız ve bastırdıklarımız kendilerine doğru bir şekilde bakmadığımız sürece gölgede kalan içeriğimizi oluşturur. Karanlıkta sanrılara kapılabiliriz. Şuurumuzla baktığımız her yere Işık değer ve illüzyonlara yeterince ilgi gösterdiğimiz zaman muhakkak hakikate ulaşırız. Bu hakikatin de dereceleri vardır. Gözlem, deneyim ve düşünce ile bilgimiz arttıkça daha doğru yargılara varırız.
Şeytan kelimesi Yunanca’da “kendi” anlamına gelen Seauton zamiriyle de bağlantılıdır. Yukarıda bahsettiğim Nefs/Nefsaniyet ve Gölge ile bağlantısı biraz da bu durum üzerindendir. Bütün kötülüklerin kaynağı olarak İnsan’ın dışında bir Şeytan aramak ve düşman olarak atfetmek aslında bir yandan olmayan bir düşman yaratmak gibidir bir yandan da kendimizi ayrıştırmak ve tamamlanmamış/kusurlu parçamızı inkar etmektir. Evrendeki ve Dünya’daki bütün kötülüğün sorumlusu şeytanlar değildir, bunda bireylerin ve toplumların da payı vardır. Ancak dışarda faal olan İnsanlığa, Tanrı’ya ve İlahi Düzene karşı art niyetli ruhsal varlıklar vardır. Tamamlanma süreci boyunca İnsan hem kendisiyle hem de Tanrı ile arasındaki çelişkilerini aşıp İrfana ulaşarak yürür. Bu çelişkilerin içindeyken İnsan’ın Tanrı’nın buyruklarına ve kanunlarına karşı geldiği ancak doğru yolu bulması gerektiği de görülmelidir.
5. Varoluş Seviyesi ile ilgili konularda hata yapmamak için Melek, Şeytan, Zebani, İfrit, İblis gibi varlıkları İnsan’da da görebilmemiz gerekir. Bu varlıklar bizim hal, tavır ve oluşumuzun üzerinden ortak gerçekliğimize tezahür ederler. Yaptığımız iyi eylemler ile bir Meleğin ve dolayısıyla İlahi Düzenin Dünya’da tezahür etmesini sağlayabiliriz. Evrende iyi ve kötü varlıklar vardır ancak bu biraz da özgür iradesi olan varlıkların ne yaptıkları ile ilgilidir.
Allah işini tam yapar. Bu işin herhangi bir sürecinde olabiliriz, bu da özgür irade ve zaman yasası üzerinden bizim ne kadar bu işe katıldığımız ve odaklandığımızla alakalıdır. Ancak kendi ışığımızı yakmadığımız sürece karanlıkta kalırız veya başkalarının ışığına muhtaç kalırız. Karanlıkta yolumuzu bulmamız ve kemaliyete ermemiz için Allah’ın içimize üflediği Ruhu anlamamız ve hikmetlerine ermemiz gerekir.
Karanlık ve kötü varlıklar kendilerinden korktuğumuz ölçüde güç kazanır. Korkularımızı yenmediğimiz sürece bilinçdışında kontrol dışı hareketlerde bulunabilirler. Bu da bizim sosyal hayatımızı olumsuz yönde etkileyecek fazladan savunma mekanizmaları oluşturmamıza sebep olabilir. Bunların içine kendimizi kısıtlayarak bir kişilik zırhı oluştururuz. Ancak bazen ebedi şimdide yaşayan ruhlar olduğumuzu unutarak kendimizi bu kabuktan ibaret sanma yanılgısına düşebiliriz. Şeytan için atfedilen Negatif Ego tanımını bu olgu üzerinden görebilir ve düşünebiliriz. “Ben” dediğimiz zaman ne anlıyoruz? Benliğimizin bütününü görebiliyor muyuz? Kendimizi ne kadar tanıyoruz?
İlahi Ruhtan pay almış ebedi varlıklar olduğumuzun bilinciyle hareket etmemiz hayatın önümüze koyduğu sınavlardan başarıyla geçebilmemizi sağlar. İlahi Ruhtan aldığımız bu pay ile kendimizi ve yaşam alanlarımızı Tanrı ile birlikte yaratabilen varlıklar haline geliriz.
Melekler ödev bilinci ile yaşayan varlıklardır ve evrende İlahi İşleri üstlenirler. İnsan İlahi Ruhtan pay almış bir varlık olarak İlahi İşlerden de üzerine muradınca bir pay alması gerekir. İnsanın şeytanı alt edebilmesi için ödevlerini gerçekleştirmesi gerekir. Tanrıya karşı en önemli ödevimiz de muradımızı gerçekleştirmektir. Çünkü muradımız üzerince Tanrı ile bir anlaşma yaparız. Bu anlaşma ruhsal hayatımız için çok hayati bir öneme sahiptir. Evrensel ve ebedi hayatın anahtarı bu anlaşma içindedir. Şeytan bu anlaşmayı ve İlahi İşleri sekteye uğratma girişimindedir. İnsanın muradında Dünya’yı cennet yapmak vardır. Derslerini aldığından ancak böyle emin olunabilir.
Tekamül sürecimizde gölgemiz parça parça ışığa gelir ve karanlığımızda neler olduğunu görürüz. Böylelikle kendimize hakimiyet kazanırız. Varlığımızı bütün gerçekliğiyle olduğu gibi görmek tamamlanma sürecinde önemlidir.
Bencillik İnsanları İlahi İşlerden uzak tutar ve kişisel menfaatler uğruna İnsanlar bir çok şekilde kötülük yapabilir. Bencillik toplumsal bilincin oluşmasını engeller ve bu da toplumların yaşam tatminini düşürür. Bencillik kişisel ve toplumsal ilişkilerde girdaplar ve kaçaklar oluşmasına sebep olur. Ancak her insan kendi başının çaresine en etkili yoldan bakabilecek kadar da kendini düşünmelidir. Burada aslında ölçüyü tutturmak gerekir. Yaşadığımız topluma hizmet etmezsek yaşam alanlarımızda çürüme ve yozlaşma olur, bundan dolayı da yaşam kalitemiz düşer. Yaşam kalitesinin düştüğü yerlerde insanlar kolaya kaçarlarsa günah/suç oranları daha çok artar. Herkes bu yönden muradınca bir pay almalıdır çünkü kötülük sadece bireysel değil kitlesel bir sorunsaldır.
Şeytanı geçmenin en önemli sınavlarından biri onun sahip olduğu ilim ve zekayı geçmektir. Bu yönden insanın kendini daima geliştirmesi elzem bir önem taşımaktadır. Toplumda ve bireyde olan problemlerin çözülerek aşılması gerekir, o yüzden şeytan ile daimi bir uğraşımız vardır. Şeytanla olan sınavımız sadece bir gönül-sevgi sınavı değildir bu bazen savaşmayı ve devrim yapmayı da gerektirir. En önemli sınavlarımızdan biri yıkıcı ve yok edici gücü doğru kullanmak, yıkılması gereken şeyleri yıkmak, yok edilmesi gerekeni yok etmektir. Kendine hakim olan birisi şeytanın saldırılarından ve tuzaklarından azade olmanın yollarını bulabilir.
Hayatta kendimize hakiki problemler edindiğimiz zaman kötülük bizi ufak şeylerle ayartamaz. Gerçekten önemli olanın ne olduğunu görebildiğimiz sürece kötülüklere karşı güvenli bir bilinçte oluruz. Farkındalık kazanmamız ve yaymamız bu açıdan oldukça önemlidir.
Karanlığın en önemli görünümlerinden biri cehalettir. Cehalet sadece bilgisizlik değildir, yalanlar da doğruları saklarlar ve cehalet yaratır. Tarih boyunca insanlık statüsünü koruyabilme ve daha rahat yönetebilme uğruna toplumları cahil bırakan iktidar sahiplerine şahit olmuştur. Bu insanlığın önünü önemli ölçüde tıkamıştır, böyleleri sadece kendilerine ve dolayısıyla kötülüğe hizmet etmiş olurlar.
Şeytanlardan korkmamız veya kaçmamız onu daha da güçlendirdiği için onunla yüzleşmeyi öğrenmemiz tekamülümüz açısından yapabileceğimiz en hayırlı şeylerden biridir.
Ne olursa olsun iyi ile kötü arasında seçim yapan bizlerizdir.